Sayfalar

9 Haziran 2013 Pazar

Atatürkçü olan olmayan herkes okumalı; Kaç çeşit Atatürk var? Hangi Atatürk gerçek?

Kaç çeşit Atatürk var Hangi Atatürk gerçek
Kaç çeşit Atatürk var Hangi Atatürk gerçek



Ben gözümle görmedim, anlattılar: Atatürk, Anadolu'nun direniş ruhu­nun nasıl örgütlendiğinden söz eder­ken 'küçük kıvılcımlardan büyük yangınlar doğabileceğini' söylemiş.

Sonra bu söz "Küçük kıvılcımlar, büyük yangınlar doğurur" diye pankart olup asıl­mış.
Nereye biliyor musunuz?
İtfaiyenin girişine...


Atatürk'ü hepimizin değilse de, çoğumu­zun yanlış ya da hiç değilse eksik anladı­ğımızı söyleyebiliriz.
Yıllar önce TRT'de Üç Yalancı diye bir program vardı.
Üç tiyatro oyuncusu yan yana dizilir, ek­randa gösterilen bir nesnenin ne olduğunu anlatırdı. Mesela birisi o nesnenin bir motor parçası, diğeri çocuk oyuncağı olduğunu söyler, üçüncüyse savaş meydanında bu­lunduğunu iddia ederdi. Yarışmacı 'üç yalancı'dan hangisinin doğru söylediğini bulmaya çalışırdı.
Günümüzün Atatürk tarifleri biraz bu ya­rışmayı andırıyor.
Baksanıza, Ata'nın müzede sergilenecek balmumu heykeli, gerçek boyuna uygun olarak 1.68 yapılınca, Atatürkçüler "Bu çok kısa" diye tepki gösteriyor ve heykelin boyu sipariş üzerine 1,85'e çıkarılıyor.
Boyu konusundaki karmaşa, fikirleri ko­nusunda da yaşanıyor.
Atatürkçülük modası öyle bir hal aldı ki, artık herkes ondan bir parça koparıyor,  o parçayı öne çıkarıp ona övgüler düzüyor. Zamanla Atatürk'ün sadece o parçadan iba­ret olduğuna kendisi de inanıyor. İşte o yüz­den, bütün bu parça-koparıcılar kadar çok sayıda Atatürk çıkıyor ortaya...

Ne demek istediğimizi anlatmak için Ata­türkçüler listesine şöyle bir göz atmak yeterli:
Adnan Hoca da Atatürkçü, Doğu Perinçek de.
Popçu Çelik de Atatürkçü, 'ordu göreve' pankartı açan gençler de...
Erbakan Başbakanken "En büyük Ata­türkçü biziz" demişti; tabii onu hapseden Kenan Evren de...
Eski Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, partisinin başkanı Tansu Çiller'in yarım yüz fotoğrafını Atatürk'ünkiyle eşleştirecek ka­dar Atatürkçüydü...
Bu kadar farklı eğilimden insan, aynı li­derden "Bizim önderimiz" diye söz ediyorsa bu işte bir yanlışlık olmalı.
0 zaman da sormak gerekiyor:
Kaç farklı Atatürk var?
Ve hangisi gerçek Atatürk?

Aslında 'Kuvvacı Atatürk' demek daha doğru...
Kuvvacılarınki, post bıyıklı, kalpaklı, antiemperyalist bir lider.
Daha 1960'larda Deniz Gezmiş, anti-Amerikan gençlik mücadelesine başlarken babasına şöyle yazıyordu:
"Sana müteşekkirim, çünkü Kemalist dü­şünceyle yetiştirdin beni... Küçüklüğümden beri evde Kurtuluş savaşı anılarıyla büyü­düm. 0 zamandan beri yabancılardan nefret ettim. Biz Türkiye'nin ikinci kurtuluş savaş­çılarıyız." Bu antiemperyalist ve sivil direniş­çi ruh, bugün de siyasal alanda pek çoklarına ilham veriyor.
"Ordu göreve" diyen Türk Solu dergisi, kalpaklı Mustafa Kemal kapağıyla çıkıyor.
Kemal Paşa'nın 1920'de bir komünist par­tisinin kurucusu olması, Lenin'e 'ezilen mil­letleri emperyalizmin hegemonyasından kurtarmak için' mektup yazması 'Solcu Ata­türkçülerin dayanakları...

Onun Anadolu halkına hitaben yayınladı­ğı bir beyanname elden ele geziyor:
"Müslüman kardeşlerim, komünist arka­daşlar...! .
Büyük devletler yeni bir Müslüman kur­banını boğazlıyorlar. Onu yok etmek azmin- dedirler. Fakat biz, elde silahımız, anavatan topraklarını savunarak ve haklarımızı haykı rarak ölmesini bilenlerdeniz. Köylülerimiz topraklarını, yurtlarını ve köylerini istilacıya karşı müdafaa ederken, şehit düşerken emin olabilirler ki, yakın bir zamanda bütün İslamiyet, komünizmle birlik olarak onların intikamını alacaktır."

Ata'nın sağlığında yazılan tek biyografi­sinde H. C. Amstrong, ona 'Bozkurt Atatürk' ismini takmıştı.
Nazım Hikmet'in tabiriyle 'sarışın bir kur­da' benziyordu.
MHP Kongresi'nde asılan bir afişte o Atatürk'ü, bıyıkları fırça darbeleriyle sarkıtıl­mış, sert bakışlı bir asker olarak tanımıştık.
Ülkücülerinki, "Komünizm gördüğü yerde ezilmelidir" dediği öne sürülen, daha 1933'te Sovyetler'in ilerde dağılabileceğini görüp "Oralardaki dili bir, inancı bir, özü bir kardeş­lerimize sahip çıkmalıyız" diyen bir 'başbuğ'.
Atatürk, 1927'de piyasaya çıkarılan 5 ve 10 liralık banknotların üzerine bozkurt resmi koydurmuştu.
1930'da tarihçilere 'Türk tarihinin ana hatları'nı yazdırmaya başladığında, İslam'ın Türk tarihinin sadece bir bölümünü oluştur­duğunu, oysa ondan önce de Türklere ait şanlı bir mazi bulunduğunu anlatmıştı. Alfa­bede, giyside, müzikte Osmanlı'yı çağrıştı­ran ne varsa silmeye çalışıyordu.
Yıllar önce Celal Bayar'ın damadı Ahmet ihsan Gürsoy'dan dinlediğim bir anıyı bura­da nakletmekte yarar var. Gürsoy'un anlattı­ğına göre Atatürk, 30'lu yıllarda Türk bayra­ğını da değiştirmeyi düşünmüş. Çünkü ay- yıldız simgesinin Osmanlı'yı ve Arap dünya­sını çağrıştırdığına inanıyormuş. Türklere yeni bir ulusal kimlik kazandırmaya çalışır­ken, ona islamiyet öncesi köklerini hatırla­tan bir bayrağın yakışacağını hesaplamış ve Göktürk'lerin bayrağını düşünmüş.

O proje gerçek olsaydı, bugün Türk bay­rağında ne olacaktı biliyor musunuz:
Mavi fon üzerinde yeşil bir kurt profili...

Kürtlerin Atatürk'ü
Mustafa Kemal, Anadolu'ya geçtikten sonra Amasya'dan Kâzım (Karabekir) Paşa' ya çektiği telgrafta şöyle diyordu:
"Ben Kürtleri ve hatta bir özkardeş olarak tekmil milleti bir nokta etrafında birleştirmek ve bunu cihana göstermek karar ve azmindeyim."
Bu kararla, Amasya protokolünde 'Türk­lerin ve Kürtlerin oturdukları yerler' diye ad­landırılan ülke için milli mücadele başladı ve BMM kuruldu.
Meclis'teki ilk tartışmalardan biri Kasta­monu Mebusu Yusuf Kemal Bey'in, "Türkle­rin sağlığı korunmalıdır" demesiyle patla­mış, Sivas Mebusu Emir Paşa, bu vatanda sadece Türklerin yaşamadığını hatırlatmıştı. 0 aşamada, Mustafa Kemal Paşa devreye girmiş ve 'Meclis'in sadece Türklerden de­ğil, Çerkezlerden, Kürtlerden, Lazlardan oluştuğunu ve bunların çıkarlarının ortak olduğunu' vurgulamıştı.
Kurtuluş Savaşı başlarken Kemal Paşa, Kürtlere özerklik verilmesinden bile söz etmişti.
Kürt sorunu yeniden gündeme geldiğin­de, şahinler, Dersim isyanını sertlikle bastı­ran Atatürk'ü örnek alırken, güvercinler Mustafa Kemal' in 1920'lerdeki sözlerini ar­şivden çıkardılar.

Bitmek bilmez bir tartışma da Atatürk ve din meselesidir.
Timur Selçuk, Yaşar Nuri Öztürk gibi Ata­türkçü müminler Kur'an'la Nutuk'u bir arada saklar kütüphanelerinde... Başuçlarında Ata'nın Meclis açılışında ellerini kaldırmış dua ettiği fotoğrafı asılıdır. Fotoğrafın al­tında da Ocak 1923'teki konuşması vardır.
"Bizim dinimiz en makul ve en tabii dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuş­tur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa tetabuk etmesi lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen mutabıktır.”

Onlara göre 'Atatürk dinin özüne değil, din olarak kabul edilen geleneğe ve eskimiş kurumlara karşı tavır almıştır ve vahiy ile akıl arasında uzlaşmazlık görmemiştir.

Ateistler, buna bir başka Atatürk metniyle karşı çıkar.
Onların elindeki metin, 1 Kasım 1937 tarihli Meclis açış konuşmasıdır: "Dünyaca
bilinmektedir ki, bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi
programıdır. Bunun kapsadığı siyasetler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hat-
lardır. Fakat bu prensipler gökten indirildiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutulmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz."

Demokrat Atatürk
Ve nihayet liberaldemokrat Atatürk...
Özellikle Cumhuriyetle yaşıt İktisat Kongresi'nde uygulamaya konan ekonomi
politikası ve Celal Bayar'ın Başbakanlığı döneminde hayata geçirilen uygulamalar, Atatürk'ü, İş Bankası'nın kuruluşuna imza atmış bir 'liberal devlet adamı' yönüyle öne çıkarır. Hele İsmet Paşa'nın Başbakanlığında iki kez direkten dönen çok partili rejim
arayışları onu 'demokrat' sıfatıyla bir arada değerlendirenlerin en inandırıcı kanıtıdır.
Her ne kadar Cumhuriyet tarihi boyunca demokrasiyi askıya alan tüm askeri
müdahaleler, Atatürkçülük adına yapılsa da, Cumhuriyet' in asıl hedefinin demokrasi olduğuna inananlar, 'muhtaç oldukları kanıt'ı, onun Afet İnan'a verdiği el yazısı notlarında bulabilirler:

"Artık bugün demokrasi fikri daima yükselen bir denizi andırmaktadır. Yirminci asır,
birçok müstebit hükümetlerin bu denizde boğulduğunu göstermiştir."

07-11-2003 Milliyet
Can Dündar



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Bu güne değin en çok tıklanılanlar