Sayfalar

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Mustafa Kemal Atatürk ile Vedat'ın eşcinsel ilişkisi

who is mustafa kemal atatürk
who is mustafa kemal atatürk
Gerçek Behlül Sırlarıyla Öldü. Gerçek Behlül'ün hikayesi Atatürk'ün aile hayatı ile ilgili

Adı Vedat...
Soyadı Uşaklıgil...
Meşhur Sabetayist aile Uşakizadelerden...
1934'te soyadı kanunu çıkınca, Sabetayist Uşakizade ailesi kendisine Uşaklıgil soyadını alıyor...
Vedat, Halid Ziya Uşaklıgil'in oğlu... Sabetayist Atatürk'ün eşi Latife Hanımın da amca oğlu... Her zaman söylediğimiz gibi Atatürk'ün etrafı hep Sabetayist dolu. Ta ki, Çankaya köşkünün aşçılarına, hizmetkarlarına kadar...

Atatürk'ün sevgilisi Fikriye hanım intihar(!) etti malumunuz...
Atatürk'ün bir üvey evladı(ki metreslerine üvey evlat derdi) Zehra Aylin'de Avrupa'dan Türkiye'ye dönerken trenden kendini atarak intihar(!) etmişti...
Ya bu Vedat? Bu niye intihar etti gençliğinin baharında? Daha kaç kişi var Sabetayist Atatürk'ün etrafından olup intihar(!) eden ve intihar sebebi bilinemeyen? Vedat'ı Rıza Nur'un hatıralarından da tanıyoruz. Bakın ne diyor Rıza Nur;

"…Anlaşıldığına göre boşanma vak’asından iki-üç gün evvel, (M. Kemal'in karısı) Latife,(Latife'nin) kardeşi İsmail ile haremi Süreyya Paşa’nın kızı Melahat Ankara’ya gitmişlerdi. Çankaya’da misafir olmuşlar. O vakit Mustafa Kemal’in yanında kâtip sıfatıyla Halit Ziya’nın oğlu Vedad vardı. Güzel tüysüz bir çocuk. Bir akşam üzeri karanlık çökerken İsmail, Melahat balkona çıkmışlar. Bakmışlar Vedad, Mustafa Kemal’i
ağacın dibinde yapıyor.

Latife’yi çağırmışlar. O da görmüş. Bir kıyamettir kopmuş. Latife, Mustafa Kemal’e“Herşeyini gördüm, hepsine tahammül ettim. Artık buna edemem.” demiş. Gazi(!) susmuş, İsmet’in evine gitmiş. “Bu karıyı şimdi boşayacağım” demiş. İsmet, sabahleyin erken Heyet-i Vekile’yi(Bakanlar Kurulunu) toplamış. Talaka (boşanmaya) karar vermişler(!) Latife’yi İsmet alıp, trene koymuş. Trende teselli etmek istemiş. Latife ona “Sus, sus! İsmet Paşa! İsmet Paşa! Sen ona bir gün dalkavukluk etme seni benden daha rezil eder. Her pisliğine aleti sensin” demiş."

Doktor Rıza Nur
“Hayat ve Hatıralarım”
4. cild, 1357. sahife

Şimdi de aktifhaber.com sitesinden alıntılıyoruz,

Halid Ziya Uşaklıgil’in oğlu Vedad, genç Türkiye’nin en başarılı diplomatlarındandı. Birçok dil biliyordu. Gittiği her ülkede kısa sürede tanındı ve sevildi. Peki niye 33 yaşında intiharı seçmek zorunda kaldı?

Halid Ziya Uşaklıgil’in oğlu Vedad, genç Türkiye’nin en başarılı diplomatlarındandı. Birçok dil biliyordu, çok iyi bir müzisyendi. Gittiği her ülkede kısa sürede tanındı ve sevildi. Ancak Atatürk’ün bu genç diplomata sahip çıkması, Ankara’daki kimi isimleri rahatsız etmişti. Bunlar arasında en başta Latife Hanım ile dönemin dışişleri bakanı Tevfik Rüştü Aras vardı.

Birkaç ay öncesine kadar tüm Türkiye, Aşk – ı Memnu’yla yatıp – kalkıyordu. Behlül ile Bihter arasındaki yasak aşk, bu aşkın nasıl sonuçlanacağı, dizinin final sahnesi hemen herkesin merak ettiği yegane konuydu. Aşk – ı Memnu edebiyatçı Halid Ziya Uşaklıgil’in kaleme aldığı bir romandı. Geçen yıl Uşaklıgil ve eseri yazıldığı dönemden çok daha fazla popüler oldu. Ancak Halid Ziya Uşaklıgil’in her eseri Aşk – ı Memnu kadar şanslı değil; İlk yayınlandığı tarihten sonra bir daha günyüzü görmeyen bir kitabı da var; Bir Acı Hikaye.

Uşaklıgil bu eserinde genç yaşta hayata veda eden oğlu Vedad Uşaklıgil’i anlatmış. Şimdilerde artık sahaflarda bile bulunamayan bu kitapta yazılanlardan yola çıkarak Selim İleri, “Kırık Deniz Kabukları” kitabını kaleme almış. Her iki kitaptan da, Vedad Uşaklıgil’in hikayesinden de Yıldıray Oğur’un, Taraf’ta ve Chronicle’da kaleme aldığı bir yazı sayesinde haberdar olduk.

Vedad Uşaklıgil, genç cumhuriyetin genç Hariciyecisi’ydi. Atatürk’ün emriyle çalıştığı Osmanlı Bankası’ndan Dışişleri Bakanlığı’na geçti. Rumca, İngilizce, Fransızca ve Almanca’yı su gibi konuşuyordu. Piyanoda virtüözdü ve müthiş bir müzik yeteneği vardı. Bu sayede Atatürk’le tanıştı. Ancak bu tanışıklık O’na hem şans, hem de şanssızlık getirmişti. Bu parlak diplomatla, Ankara’da birileri kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor, hayatını zindan ediyordu. 33 yaşında daha fazla dayanamayarak ölümü seçti. Bu sıradışı diplomatın hayatını babası anı – roman şeklinde kaleme aldı. Ancak bazı konuların kapağını hiç açmadı. Çünkü Vedad Uşaklıgil eşcinseldi…

Savaş Yıllarında Avrupa’da

Vedad Uşaklıgil, Halid Ziya – Memnune Uşaklıgil çiftinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Vedad doğduğunda takvim yaprakları 1904 yılını gösteriyordu. Uşaklıgil çifti Vedad’tan önce doğan üç çocuklarını kaybetmişlerdi. Bu yüzden Vedad’ın üstüne titriyorlardı. O kadar ki sırf havası daha güzel, daha az nemli diye aile İstanbul’u terk edip Büyükada’ya taşındı.

Vedad o günün şartları içinde en iyi doktorlar tarafından muayene ediliyor, en iyi dadıların elinde büyütülüyordu. Küçük Uşaklıgil için hayat toz pembeydi. Baba Halid Ziya önce Reji idaresinde, daha sonra da Sultan Reşad’a başkatiplik yapmıştı. Vedad Türkçe’den önce Rumca’yı öğrendi. Ailenin Vedad’a bakması için tuttuğu dadı bir Rumdu ve Vedad daha ilk kelimelerini telaffuz etmeye başladığı andan itibaren Rumca ile tanıştı. Ardından Türkçe’yi öğrendi. Babası Vedad’ın üzerine titriyor, onu en iyi şekilde yetiştirmek için büyük çaba sarfediyordu.

Vedad sırasıyla Almanca, Fransızca ve İngilizce öğrenmişti. Müziğe büyük yeteneği vardı. Piyano dersleri almış, padişahın huzurunda piyano çalacak kadar iyi seviyeye ulaşmıştı. Sultan Reşad bu genç yeteneği teşvik etmek için Vedad’a bir piyano hediye etmişti. İmparatorluğun yıkılış devri olsa bile Uşaklıgiller bu dönemi en az sarsıntı ile atlaşmıştı.

İzmirli olan aile oldukça zengindi. Hatta ailenin bir bölümünün New York borsasında hisseleri vardı. Halid Ziya Uşaklıgil de hiçbir zaman maddi sıkıntı çekmemişti. Savaştan bunalan Uşaklıgil ailesi soluğu Avrupa’da almıştı. Baba – oğul Uşaklıgiller Avrupa’nın dört bir yanın dolaştıktan sonra İsviçre’nin Bern şehrinde karar kılmışlardı.

Vedad lise öğrenimine burada başladı. Ancak bir süre sonra Vedad’da bunalım belirtileri baş gösterdi. 17 – 18 yaşlarındaki genç Vedad’ın durumun öğrenen aile oğullarını Paris’e gönderdi. Daha sonra da Paris’teki tanıdıklarının teşvikiyle Vedad’ı İstanbul’a çağırdılar.

LATİFE HANIM ENGELLEMEK İSTEDİ

Bu dönüş Vedad’ın iş hayatına atılması için bir sebep oldu. Genç Uşaklıgil çalışmak istiyordu. Osmanlı Bankası’nda babasının yardımıyla iş buldu. Ancak müzikle uğraşmayı kafasına koymuştu ve iki arkadaşıyla birlikte bir müzik grubu kurmuşlardı. Bu üçlünün ünü o sırada başkent olan Ankara’da bile duyulmuştu.

Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver üçlüyü bir konser için Ankara’ya davet etmişti. Vedad için bu davet hayatının dönüm noktasıydı. Çünkü bu sayede Atatürk’le tanıştı.

Vedad Uşaklıgil’in babası Halid Ziya Uşaklıgil, Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ın babası Muammer Uşaklıgil ile kardeş çocuklarıydı. Hem Muammer Uşaklıgil, hem de Latife Hanım Halid Ziya’ya “amca” diyordu. Latife Hanım’ın yetişmesinde Halid Ziya’nın büyük payı olmuştu. Halid Ziya Yeşilköy’deki köşkünde Latife Hanım’ı misafir etmiş, Avrupa seyahatinin bir bölümünü birlikte geçirmişlerdi. En önemlisi Latife Hanım, Vedad’ı kardeşi gibi seviyordu. Vedad da zaten bu durumdan dolayı Latife Hanım’a “abla” diyordu.

Vedad konser için Ankara’ya gidince Latife Hanım’ın konuğu olarak Çankaya Köşkü’nde kaldı. Halkevindeki konserin devamı ise Çankaya Köşkü’nde yapıldı. Atatürk bu genç yeteneği çok beğenmişti. Küçük bir dil sınavından sonra Vedad’ın Hariciye’ye alınmasını istedi. Atatürk’ün bu isteği kısa sürede gerçekleştirildi.

Ancak Vedad’ın hayatını alt – üst eden ve intiharıyla sonuçlanan süreç de tam bu noktada başladı. Vedad’ın Hariciye’ye alınmasını bilinmeyen bir sebeple Latife Hanım engellemeye çalıştı. Vedad ancak Atatürk’ün zorlamasıyla Hariciye’ye girebildi. Bu dönemde sürekli Çankaya Köşkü’nün bir müştemilatında kalıyor, akşamları Köşk’te müzik ziyafetleri veriyordu.(!)

Her şey görünüşte yolunda giderken Atatürk, Latife Hanım ile ayrılmaya karar verdi. İkili 20 Temmuz’u 21 Temmuz 1925’e bağlayan gece şiddetli bir tartışma yaşamışlardı. Ertesi gün Atatürk Latife Hanım’ı İzmir’e, ailesinin yanına gönderdi. Latife Hanım, Köşk’ten ayrılırken Vedad’ın da Köşk’ü terk etmesini istemişti. Ancak Vedad bunu kabul etmedi. Hem Vedad, hem de babası Halid Ziya bu ayrılıkta Atatürk’ten yana tavır koymuştu. İkilinin bu tavrı daha sonra birçok dedikoduya neden olmuştu. Hatta dönemin Avusturya konsolosluğunda görevli bir diplomat, Latife Hanım ile Atatürk arasındaki tartışmanın “bir piyano virtüözü” yüzünden çıktığını Viyana’ya rapor etmişti.

GİZLİ EL İŞ BAŞINDA

Bu ayrılığın üzerinden çok geçmeden Vedad’ın tayini de Londra’ya çıktı. Aile bu tayine seviniyordu. Çünkü çocukları mesleğinde yükselmeye başlamıştı. Ancak dedikodulara göre tayin Vedad’ı Ankara’dan uzaklaştırmak için bir oyundu. Vedad, kendisi gibi Hariciyeci olan kardeşi Bülend’le birlikte Londra’da lüks bir hayat yaşamaktaydı. Bir süre sonra iki kardeş askerliklerini yapmak için Türkiye’ye döndü.

Askerliklerinin ardından Bülend’in tayini hızla yapılmıştı. Ancak Vedad için sıkıntılı günler kapıdaydı. Önce Berlin’e gönderileceği söylenmişti. Ama bu tayin bir türlü gerçekleşmedi. Sonra tayinin olamayacağı Vedad’a bildirildi. Ankara’da gizli bir el Vedad’la uğraşmaktaydı. Baba – oğul bu konuda devrin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ı suçluyordu. Aras tabir yerindeyse Vedad’a “takmış”tı. Uşaklıgillere göre Aras’ın arkasındaki asıl isim Latife Hanım’dı. Çünkü Aras İzmir’li Evliyazadeler ailesi üzerinden Latife Hanım ile akrabaydı. [Evliyazade ailesi de Tevfik Rüştü Aras da, Latife Hanım da, Atatürk gibi Sabetayisttir.] O yüzden Vedad’la uğraşıyordu. Zaten Latife Hanım Atatürk’ten ayrıldıktan sonra hayatı boyunca bir daha Vedad ile görüşmemişti. Abla ile kardeşin arasına kara kedi girmişti.

Uzun uğraşlardan sonra Vedad’ın tayin sorunu aşıldı. Vedad için yeni yer Prag’dı. Fakat gittiği her yerde kısa sürede çok popüler olan, etrafında dost halkası oluşturan Vedad buradan da Ankara’ya geri çağırıldı. Vedad Uşaklıgil’in artık dayanacak hali kalmamıştı. Ankara yerine İstanbul’a döndü ve Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırdı. Üç yıl boyunca Hariciye’nin kapısından içeriye adımını bile atmadı.

Ancak diplomatlığı çok sevmekteydi ve bu yüzden mesleğine geri dönmek istedi. Hariciye’nin kapanan kapıları açılmak bilmeyince tekrar devreye Atatürk girmişti. Mustafa Kemal Paşa’nın direktifi ile Vedad tekrar Hariciye’ye kabul edildi. Yeni görev yeri Brüksel’di. Bir müddet sonra buradaki görev yükünden sıkılan Vedad tayinini Arnavutluk’a Tiran’a yaptırdı. Arkadaşı Ali Türkgeldi Tiran’da büyükelçiydi.

Vedad Arnavutluk’ta kısa sürede çok sevildi. Başta Arnavutluk kralı Zogo olmak üzere üst düzey görevlilerin gözdesiydi. Elçiliklerde verilen davetlerin aranan konuğu olan Vedad hayatında hiç olmadığı kadar mutludur. Ama bu mutluluğu uzun sürmedi, Tiran’a gidişinin beşinci ayında buradaki görevinden alınarak Ankara’ya geri çağrıldı. Vedad için bu olay bardağı taşıran son nokta olmuştu. Beş kişiyi öldürecek kadar uyku ilacı içerek intihar etti. Cenazesi Arnavutluk’tan devlet töreni ile Türkiye’ye gönderilmişti.

İstanbul’da yapılan törenin ardından Bakırköy – Kartaltepe’ye defnedildi. Ancak törende devleti temsil eden hiç kimse yoktu. Vedad’a düşmanlık eden meçhul isim burada da iş başındaydı. Uşaklıgil’in son maaşına, cenazenin Türkiye’ye getirilmesi için yapılan masraflara karşılık olarak el konuldu. Durumu öğrenen Mustafa Kemal’in çok şiddetli tepkisi üzerine Dışişleri geri adım attı ve maaşı aileye ödedi.

Batılıların “Ağzında gümüş kaşıkla dünyaya gelmiş” dediği tipte bir aileye mensup Vedad Uşaklıgil, sırlarını da kendisi ile beraber götürdü…

Kaynak: aktifhaber.com

Vedat'ın en birinci sırrı Sabetayist gizli bir Yahudi olmasıydı.
İkinci sırrı ise Eşcinsel (GAY) ve Sabetayist Mustafa Kemal Atatürk'ün ona takmış olmasıydı.
Üçüncüsü o dönemde çok yüksek seviyede olan Karakaş kolu sabetaycılarıyla, Kapani kolu sabetaycılarının iç çekişmlerine de malzeme olmasıydı...

Sabetayistler hakkına ayrıntılı bilgi için tıklayınız: http://sabetayistmustafakemalataturk.blogspot.com/


adnan oktar, atatürk eşcinsel mi, atatürk gay mi, Adnan Oktar (Harun Yahya), ali tulum,


Haydi, yapın bir medya linci daha! Belki tutar...

Yine BERAAT ettik. Bir kez daha adalet yerini buldu. Bir kez daha Adnan Oktar'ın planları tutmamış oldu. 


Atatürk eşcinsel miydi? diye sorup tartışmaya ve araştırmaya açtık diye, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucuları arasında yer alan, Lozan'da Türkiye'yi temsil eden iki numaralı isim olan, ilk Milli Eğitim Bakanımız ve sonra Sağlık Bakanımız olan, ilim ve bilim adamı olan, nihayet cumhuriyeti hile ile kuran Sabetaycı gizli Yahudilerin adamlarından Semih SümerMAN tarafından iğne ile öldürülüp suikasta kurban giden Rıza Nur'un, "Hayat ve Hatıratım" isimli hatıratından alıntı yapıp, tartışmaya açtığımız için kelimenin tam anlamı ile lince tabi tutulmuştuk. 


Gizlemek istediği şaibeli geçmişini, kendisine ve ekibine, aynı anda elli farklı nokta basılarak ve iki bin kişilik özel polis gücü kullanılarak yapılan Türkiye tarihinin en büyük polisiye terör operasyonunu, ele geçen evrakları, CD'leri, bulunan silahları, MİT'ten başka yerde bulunmaması gereken resmi evrakları, otellerde yapılan silahlı kavgaları, binlerce farklı insana karşı hazırlanan şantaj içerikli kasetlerin bizzat savcılık makamından yapılan basın açıklaması ile duyurulmasını, emniyetteki kendi itiraflarını, hakkında verilen ve akıl sağlığının yerinde olmadığına işaret eden beş farklı resmi raporları, çok tertemiz adamlar olarak tanıtmak istediği İsrail'li hahamların aslında organ kaçakçısı, kara para aklayıcısı insanlık dışı mahluklar olduklarını meydana serdik, herkese duyurduk diye, kendisinin de gerçek kimliğini gizleyen bir Yahudi olduğunu kendi ağzı ile itirafa mecbur bıraktık diye, Adnan Oktar'ın hususi düşmanlığına maruz kalmıştık. Ve sonrasında ise Adnan Oktar'ın adamlarından Ali Tulum'un gerçek dışı iddialar ve art niyetli hazırlanmış bir şikayet dilekçesi ile hakkımızda şikayetçi olması sonucu savcılığa çağrılmış, ifade vermiştik. 

O güne kadar gördüğümüz en mükemmel savcılardan biri olan savcı hanımın, meselenin iç yüzünü sadece bir kaç cümlemizle anlayıp, çok yerinde tespitler yapması sonucu da çok memnun olmuştuk. Adaletin gereği olarak şikayet savcılıktan dönmüş, suç unsuru bulunmadığına, kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar vermişti.

Bunun üzerine Adnan Oktar'ın avukatlığını da yapan Ali Tulum'un avukatları tarafından derhal karara ağır ceza mahkemesinde itiraz edilmiş, ve aynı anda her nasıl olduysa HaberTürk gazetesi denilen boyalı paçavranın sürmanşetine çekilmiştik. "Bir savcı nasıl olur da böyle bir durumda kovuşturmaya yer olmadığına karar verebilirdi." sanki adaleti temin edecek savcılar ya da hakimler değil de boyalı paçavradan başka bir şey olmayan bu sözde basın kuruluşlarıydı. Kendisini yargının yerine koyan, gazete ya da haber sitesi demeye binlerce şahit lazım gelen yüzlerce sözde basın kuruluşunun sitelerinden, yüzlerce farklı web siteleri ve bloglardan, forumlardan da bir medya lincine tabi tutulmuştuk. (Bunlara örnek teşkil eden bir kaç başlığı bu yazının en alt kısmında bulabilirsiniz.) 

Sonuçta ağır ceza mahkemesi, savcının kararının isabetli olmadığına, yargılanmamız gerektiğine karar vermişti. Ve işte yargılandık. Ve yine beraat ettik. Türk yargısı, geçmişi ve bu günü şaibeli, halkın büyük çoğunluğunun şiddetli tepkisini çeken bir acayip grubun baskısı ve medya linci karşısında bizim gibi dimdik durdu. Adnan Oktar'a ve onun oynatıp kullandığı adamı Ali Tulum'a soğuk duş etkisi oluşturan iyi bir darbe vurdu. Bu medya lincine hiç düşünmeden ortak olan boyalı paçavralar hatta sözde islami basın da bu utançla kalakaldılar. 

İŞTE İLGİLİ MAHKEME KARARI:
(Büyütmek için üzerlerine tıklayınız)







MEDYA LİNCİNDEN ÖRNEKLER:



adnan oktar, atatürk eşcinsel mi, atatürk gay mi, Adnan Oktar (Harun Yahya), ali tulum,

adnan oktar, atatürk eşcinsel mi, atatürk gay mi, Adnan Oktar (Harun Yahya), ali tulum,

adnan oktar, atatürk eşcinsel mi, atatürk gay mi, Adnan Oktar (Harun Yahya), ali tulum,

adnan oktar, atatürk eşcinsel mi, atatürk gay mi, Adnan Oktar (Harun Yahya), ali tulum,

adnan oktar, atatürk eşcinsel mi, atatürk gay mi, Adnan Oktar (Harun Yahya), ali tulum,

adnan oktar, atatürk eşcinsel mi, atatürk gay mi, Adnan Oktar (Harun Yahya), ali tulum,




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Bu güne değin en çok tıklanılanlar